13 Haziran 2013 Perşembe

Küresel Lobilere Karşı #DirenTürkiye

Başbakan Erdoğan Kuzey Afrika seyahatinin son gününde, Tunus’ta gazetecilere, 3 ay önce alınmış "Kaos İstihbaratı”ndan bahsediyordu. "Sadece içeride değil, dışarıda da bunun uzantıları var. İki üç ay öncesinden benzer haberleri alıyorduk. Ama biz çevre ve yeşil bahane edilerek bu adımın atılacağını düşünmüyorduk. Başka bir yerden olabilir diye düşünüyorduk.”
Kaos planlayıcıları tetikte beklerken; Gezi Parkı eyleminin ilk gününde kimsenin tasvip etmediği polis müdahalesi, onlar için bulunmaz nitelikteydi. Bu durum derhal fırsata çevrilip olayın geniş mecralara yayılması için her türlü yola başvuruldu. Olay, çevre duyarlılığından çıkmış, iktidarın yaşam alanlarına baskı yaptığı gerekçesiyle, hükümeti devirme planı üzerine yeniden şekillenmişti. Tabi iç ve dış destekleri de arkalarına alarak… En çok üzerinde durulan done ise, alkol düzenlemeseydi. Oysa yapılan düzenlemeyle alkol satışı, Avrupa ve daha birçok ülkedeki uygulamaların seviyesine çekilmişti.
(Örnek mi: Finlandiya akşam:18:00 sabah 09:00 arası, İsveç 19:00-10:00, İsviçre 22:00-06:00, Rusya 23:00-08:00, Fransa bir çok kentte 21:00-05:00, İsrail 23:00-06:00, İspanya 22:00-09:00, ABD 21 yaş altına içki satışı kesinlikle yasak, İrlanda, İngiltere ve Almanya’da ise sokakta içki içmenin cezası var.)
Her şey bir plan çerçevesinde ilerledi. Kimler çıkmadı ki Taksim Meydan’nına …Gözaltına alındıktan sonra, ABD, İngiltere, Fransa, Yunanistan uyruklu olduğu anlaşılan kişiler, Taksim yayalaştırma projesinde onayı olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bunun yanında Türkiye Komünist Partisi (TKP), İşçi Partisi (İP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Emek Partisi (EMEP), Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP), Türkiye Komünist İşçi Partisi, (TKİP), Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin (ESP), DHKP-C, KESK, Halk Cephesi, Mücadele Birliği Platformu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Sosyalist Dayanışma Platformu, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye Gençlik Birliği, sanatçılar ve bazı taraftar grupları …
Olayların olduğu ilk günden beri dünyaca ünlü yıldızların sosyal medyada olan destekleri, İsrail eski Dışişleri Bakanı Libermann, Knesset Başkanı Moshe Ya’alon’un olaylardan duyduğu memnuniyeti, ve hükümetin devrilmesine kadar bu eylemlerin sürmesi temennileri, Uluslararası yayın kuruluşlarının sürekli yayın yapmaları, Reyhanlı da halen yayın araçlarının tutulması, sosyal medyada daha önceden atılan mesajlar -ki bunların en dikkat çekici olanı İhsan Eliaçık’ın Reyhanlı saldırısından sonra attığı twiti idi: "Reyhanlı’ya haber yasağı ha…elleri ayakları birbirine dolanacak, nereden girdik şu Suriye işine diyecekler…Daha dur.”-
Bu eylemlere destek verenlerden biri de Banyas Katliamı zanlısı, Reyhanlı saldırısı şüphelisi –ki bunu reddetmişti- eşi Esed ailesinden olan Mihraç Ural’dı…
İşin uluslar arası boyutta olduğuna dair sadece birkaç örnek …
Yalan haberler, dezanformasyon o kadar çoktu ki… Cnntürk’te yayınlanan " Karşı Gündem” programında Aslı Aydıntaşbaş, meydanlarda sol örgütlerin fazla olmadığını, tek gördüğünün SDP olduğunu onun da fazla ciddiye alınacak kadar büyük olmadığını söylüyordu. Asıl tuhaf olansa, hükümetin gezi parkı eylemlerinin değişik mecralara kaydığını ispatlamak için polise karşı yapılan saldırıların planlı yapıldığını ima etmesiydi. (12 Haziran Çarşamba günü yayınlanan "KARŞI GÜNDEM” programı)
Peki ne oldu da, bu planlar devreye sokulmaya başlandı? İşin özünde İktidarın ekonomik alanda yaptığı hamleler, çözüm sürecinin başarıyla ilerlemesi dünyayı yöneten küresel
güçlerin pek de hoşuna gitmedi elbette… Onlara göre Türkiye ancak kendi kontrollerinde yükselebilir aksine asla müsaade edilemezdi. Son 1 ayda yapılan milyar dolarlık ihaleler, IMF’ye olan borcun tamamen ödenmesi ve bağımlılığın ortadan kalkması, faiz oranlarının asgari düzeye çekilmesi, savunma sanayinin güçlenmesi, yerli otomobil çalışmaları ve ayrıca İstihbarat örgütümüzün her geçen gün etkinliğinin artması ve millileşmesi küresel sermayenin hoşuna gitmeyen gelişmelerden sadece birkaçıydı.
Dünyayı yöneten düşünce kuruluşları vardır. Bunlardan en önemli ve öne çıkanlar 3 tanedir.
Dış İlişkiler Konseyi/CFR (Councıl Foreign Of Relation)
Üçlü Komisyon/TC (Trilateral Commission)
Bilderberg Grubu/BG (Bilderberg Group)
Bunların en önemlisi çatı diyebileceğimiz düşünce kuruluşu(!) Dış İlişkiler Konseyidir(CFR) Amerikan Devleti’nin etkin noktalarına atamalar genellikle bu kuruluşlardan yapılır. Misal, J. Kerry , Dışişleri Bakanı olmadan önce CFR Başkanı idi.
Ayrıca CFR Türkiye raporu hazırlayanlardan biri de twitterdan sürekli Ak Parti iktidarını, alkol düzenlemesi, Gezi Parkı gibi meselelerde sertçe eleştiren tanıdığımız, Lehigh Üniversitesi’nden Henri J. Barkey’dir..
Dış İlişkiler Konseyi (CFR), Üçlü Komisyon (TC), Bilderberg Grubu’dan (BG) oluşan ( "C, T, B") Üçlü statünün onursal başkanı David Rockefeller’dir.
CFR, Üçlü Komisyon ve Bilderberg Grubu'na Mensup 13 Üyeden oluşan en üst düzey merci olan "Global Stratejik Komitesi" Komite Başkanı ise Henry Alfred Kissinger'dır.
Türkiye’de de bu kuruluşlara üye olan ünlü isimlerin olduğu aşikar. Bir fikir vermesi açısından şu örneği vermekte bir beis görmüyorum. Eylemlerin başladığı ilk günlerden itibaren Başbakan Erdoğan’ın da "bedelini çok ağır öderler” diyerek uyardığı, reklamını çekenlerin kim olduğunu, nerelere üye olduğunu bilirsek oynanan oyunun, boyutlarının bir nebze de olsun farkına varabiliriz.
Bunun yanında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Parti’sinin MYK’sını dün gece 01:30’da acil olarak toplantıya çağırdı. Toplantı sonrası yapılan açıklamalardan asıl amacın, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e "tüm parti liderlerini aynı anda görüşmeye çağırma” talebi olduğu anlaşıldı. İnce düşünülmüş bu çağrıya Abdullah Gül olumsuz cevap verdi. Tek tek görüşmenin daha iyi olacağını düşündüğünü belirtti lakin bu davet kabul edilseydi tetikte bekleyen uluslararası haber kanalları, bunun hükümetin olayları engellemede aciz kaldığının bir göstergesi olduğunu tüm dünyaya duyuracaktı.
Neo-Con tayfasının desteğiyle 2007’de Gül’ün Cumhurbaşkanı olmaması için her türlü yola başvuranların şimdi yakınlaşma gayretleri de "GÜL&ERDOĞAN” arasında fitne çıkarma üzerinedir. Bu oyunu fark eden Gül, bugün Rize’de aynen şu cümleyi sarfetti "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, benim en kıymetli, en eski arkadaşımdır!”

NOT: Son zamanlarda yaşananlar göstermiştir ki; şu ana kadar tüm enerjisini iç güvenliğe ayıran Milli İstihbarat Teşkilatı, geçmişe göre gün geçtikçe iyileşmesine rağmen Dış İstihbarat’ta yeterince ihtisaslaşamamıştır. İstihbarat sistemimizin bir an önce İÇ VE DIŞ İSTİHBARAT olarak yeniden yapılanması elzemdir.
ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder