16 Haziran 2013 Pazar


Mustafa Kemal Atatürk Soy Agacı

Müslüman Oğuzların, Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup, Konya ve Aydın yöresine yerleşmiş bulunan isimler, teker teker yazılı bulunmaktadır. Buradaki, 950 tarih ve 82 numaralı l yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde Anadolu’dan Rumeli’ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılı bulunmaktadır. Bunların Müslüman Oğuz Türk’ü Yörük Türkmen boylarından oluşan ailelerinin kimler olduğunu kayıtlarda belirtmektedir. İşte bu kayıtlarda, Ulu Önder Atatürk’ün atalarının, Anadolu’dan Konya ve Aydın yöresinden geldiği yazılmaktadır. Atatürk’ün dedeleri; Anadolu’dan Rumeli’ye gidip, Yunanistan’da Manastır Vilayeti’nin derbei bala sancağına bağlı bulunan

Kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Alüş Efendi derlerdi. Kocacık Nahiyesinin tamamen Türk’tür. Atatürk kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Efendi’nin torunudur. Hafız Ahmet Efendi’nin saçları kırmızı olduğu için adına; Kırmızı Hafız Efendi; derlerdi. Ulu Önder Atatürk’ün dedesi kırmızı Hafız Efendi kocacık Nahiyesinde ilkokul eğitmenliği yapmakta idi. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi de bu kocacık nahiyesinde dünyaya geldi.

Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendiye Alüş Efendi derlerdi. Kocacık nahiyesi tamamen Türk’tü. Burada yerleşenlerin çoğu Aydın ve Konya yöresinden gelen Türklerdir. Hatta bu aileler Yörük Türkmenleridir. Bu Yörük Türkmenlerinin Tanrıdağı ve Karagöz olduğu yukarıda adı geçen il yazıcı defterinde kayıtlı bulunmaktadır. Keza yine belgelerde Aktan ve naldöken Yörüklerinde buralarda bulunduğu yazılmaktadır.

Fetihnamelerde, buralardaki Konya Türklerine hudut gazileri ünvanı verildiği yazılmaktadır. Bu Türklere miri, Yörülen Türkmenlerden denilmekteydi. Ulu Önder Atatürk özbe öz Türk olup, Konya ve aydın yörelerinden gitme çok asil bir ailenin evladıdır. Annesi Zübeyde Hanımefendi’nin babası Aydından Selanik’e gitme çok asil bir ailenin evladıdır. Annesi Zübeyde Hanımefendi’nin babası Aydınlıdır.
____________________________________
  • sosyal medyadan göz altı sebepleri TCK 214 ve 217. lütfen yayın ve duyurun!

    - 214 -
    (1) suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) tahrik konusu suçların işlenmesi hâlinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.

    - 217 -
    (1) halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

    gaza gelip de "yakarız, yıkarız, devrim, yangın, ateş" gibi cümlelere gitmeyin. orantısız güç kullananlara karşı orantılı dil kullanın. olayların hangi tarafında olursanız olun, suç işlemeye tahrik herkes için geçerlidir.



15 Haziran 2013 Cumartesi

TESEV KANARYA SEVENLER DERNEĞİ DEĞİLSE... NEDİR

18.11.2011 13:28

Türkiye'nin gündemini yıllardır TESEV belirliyor ve yönetiyor!
Barış Yarkadaş'ın haberi ve değerlendirmesi yıllardır içinde hapsedildiğimiz ve akıl tutulması dediğimiz bu kapanın ironik bir tanımıdır aynı zamanda.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Quantum Bankerleri"nin taşeronu ünlü spekülatör George Soros'un desteklediği Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) Kurucu Üyesi (Sonradan üye değil, "vakfeden" üye!) olduğu ortaya çıktı.
CHP'de Genel Başkan olduğundan bu yana CHP'lilerde yarattığı karın ağrısının nedeni ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun ne yapmak istediği de anlaşılmış oldu böylece.
CHP'yi, "sola açıyoruz!" diyerek CIA ve Soros örgütlerinden beslenen TESEV'in kolu bir "Sivil Toplum Örgütü"ne indirgemek!
TESEV'i, "Soros'tan her yıl 2 milyon dolar alıyoruz, ne var ki!" diyen başkanı Can Paker'in her gün televizyonlarda "Kıbrıs-Annan Planı", "Azınlık Hakları", "Çok dillilik", "Anayasa'nın ilk dört maddesi" gibi Cumhuriyet'in yaşamsal konularında saatlerce konuşmasından anımsamayanlara şunu söyleyelim:
Hani, "Annan Planı"nı destekleme, "Amerika'da yapılan Anayasa", "Ermenistan'a zeytin dalı", "Açılım" gibi şok üstüne "şok" konularla karşılaştığımızda, "Bu abuk sabuk lanet gündemler de nereden çıktı!" dediklerimiz var ya işte bu TESEV'in üzerinde çalışıp buyurduğu ve uygulattığı konulardır!
TESEV Türkiye'yi yöneten "oligarşi"k isimlerin toplandığı bir merkez: Bütün basın yayın organlarını, partileri, üniversiteleri TESEV ve yandaşı kuruluşlar yönetiyor!
"Bu gazeteler niçin bizim değil, bu tv'ler, bu Sabancı, Bilgi, Boğaziçi, Koç vs.Üniversiteleri niçin bu kadar bize yabancı!" diyoruz ya işte bu yüzden!
Buyrun bazı kurucu isimler: Ethem Sancak, İnan Kıraç, Can Paker, Asaf Savaş Akat, Nuri Çolakoğlu, Osman Kavala, Tarhan Erdem, Gazi Erçel, Jak Kamhi, İshak Alaton Cüneyt Zapsu, Üstün Ergüder, Ergun Özbudun, Bülent Eczacıbaşı...
AKP iktidarıyla birlikte tüm Aydın Doğan Yayıncılık'ın Genel Yayın Koordinatörü'nün Tarhan Erdem olması nasıl açıklanabilir?
Nagehan Alçı'dan al haberi: "Kılıçdaroğlu ile Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Temsilcisi Hakan Altınay çok yakın dostturlar! Bunda garip olan ne var, TESEV'e neden üye olamasın ki?"
İşbölümü de yapmışlardır mutlaka: AKP Prof. Ergun Özbudun'a emanet, CHP Kemal Kılıçdaroğlu'na, diğer bazı "özgürlükçü!" sol partiler ve yan kuruluşları ise Osman Kavala'nın sorumluluğunda!
*
TESEV'in gerçek yüzünün ne olduğunu, kimlerle hangi faaliyetlerde bulunduğunu Mustafa Yıldırım, hastalıklarla ve yalnızlıklarla boğuşarak iğneyle kuyu kazar gibi çalışıp yazıp sabırla sebatla bize anlatmaya çalıştı oysa. Sivil Örümceğin Ağında ve Ortağın Çocukları'nı edinemeyenler en son çıkan The General Karanlık Vadilerde Şeyh-NATO İttifakı adlı kitabı okuyabilirler.
TESEV'in 2004'te yayınladığı "Çalışma Raporu"ndan aldığım bir "çalışma!"sı: "Aralık 2004’te TESEV Demokratik Değişim Gönüllüleri, Türkiye’de küçük azınlık gruplarının (Asuriler, Keldaniler, Protestanlar, Plebisiteryenler, Bahailer, Caferiler ve Yezidiler) temsilcilerinin katıldığı ve karşılaştıkları sorunları ve eşit vatandaşlığın tesisi için taleplerini paylaştıkları “İnsan Haklarında Gri Alanlar” başlıklı bir konferans düzenledi."
*
TESEV merkezini sık ziyaret edenler ve rapor sunanlardan birini ise şöyle itiraf ediyorlar, sağolsunlar: "29 Eylül 2004, Ahmet Davutoğlu bu yıl üçüncü TESEV ziyaretini Eylül ayı sonunda gerçekleştirerek gündemin hareketli konusu olan AB’ye ilişkin beklentiler ve AB’den gelecek karar seçenekleri karşısında Türkiye’nin takınması muhtemel tavırları üzerine yorumlarını iletti. Davutoğlu ayrıca, Irak’ın geleceği, Rusya’da yaşanan son gelismeler üzerine de katılımcıları bilgilendirdi."
*
TESEV'in  bir "solcu" gazetemizin sahibi olmuş kurucularından Osman Kavala'nın ilişkileri ise başka -ve çok önemli- bir çalışmayı gerektiriyor!
Maria Şatıroğlu
Odatv.com

Genç Sorosçular rahatsız!!

Bu “Ergenekon” işi ile çok mutluydular.. Kanlarına kan katılıyordu! Kemalizm can çekişiyordu ve Türkiye’ye istedikleri gibi yön verebiliyorlardı. (Lafı gelmişken, TV’lerde artık kafaya fes takıp cumhuriyete saldıran üşütmeler bile belirdi!!)
Derken acayip bir iş oluverdi!..
Burnu kalkmış bir “devşirme eleman”, silahı sahibine doğru çeviriverdi!! Salak işte!..
Eee, bu “soruşturma timi” de işi otomatiğe bağlamış, babasını tanımıyor!.. N’ooldu?!.. Soros cenahının “iyi çocuklarının” kapısı sabaha karşı çalınıverdi.. Yani Soros cenahının kapısı!.. Ardından da o acul bildiri geliverdi.. Aydınlar (!) endişelenmişlerdi..
Kimdi bu aydınlar?! Sayalım..
- İshak Alaton (Alarko Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı.)
- Hakan Altınay (Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Direktörü.)
- İbrahim Betil (Toplum Gönüllüleri Vakfı Başkanı.)
- Ayhan Bilgen (Mazlum Der eski Genel Başkanı.)
- Prof. Dr. Ayşe Buğra (Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi.)
- Prof. Dr. Üstün Ergüder (Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü.)
- Prof. Dr. Seyfettin Gürsel (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi Direktörü.)
- Prof. Dr. Ahmet İnsel (Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi.)
- Prof. Dr. Şerif Mardin (Sosyolog.)
- Osman Kavala (İş adamı, liberal solun etkin isimlerinden.)
- Müge Sökmen (Metis Yayınları kurucu ortağı, editör, çevirmen.)
- Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır eski baro başkanı, CHP Genel Başkan Yardımcısı.)
- Prof. Dr. Binnaz Toprak (Siyaset bilimci, CHP Parti Meclis Üyesi.)
Tüh tüh maşallah, Allah nazarlardan uzak kılsın cümlesini..
Birebir Soros muhipleri.. Biz hepsine değil de liste başı Bay İzak’a (İshak Alaton)
odaklanalım..
Pek mahir, münevver bir kişiliktir.. Şu sıralar daha da hızlı liberal olan İzak Alaton!..
Göğsünü iktidara paspas eden İzak Bey, galiba Mavi Marmara vahşeti sırasında da İsrail’i yönetenlere giydirmişti de gözlerimiz yaşarmıştı, kendisine duyduğumuz medyunu şükranlık nedeniyle..
İyidir, hoştur ve müthiş uyanıktır, öyle olduğu için de Türkiye’nin krema tabakasında yer almıştır..
Türkiye’nin krema tabakasında yer almanın ön koşulu, iktidara gelene ağam, gidene paşam demeyi bilmekten geçer.. İzak Bey, bu darb-ı meseli geliştirmiş “gelene ağam diyeceksin, gittikten sonra gelene paşam diyeceksin ve o geldiğinde giden ağam diyeni de b..layacaksın kuzum!!” haline getirmiştir..
Nitekim, geçen gün birdenbire zuhurla “Özal, Demirel, Çiller birer kuklaydı” deyiverdi..
Hadi neler dediğine bakalım da biraz
eğlenelim..
“O tarihlerde, Türkiye’yi yöneten askerdi. Ankara’da hükümetimsi bir şey vardı. Bu bazen Demirel, bazen Özal, bazen Tansu Çiller oldu. Ama kim olursa olsun sahnede oynayan kuklaydı” .
Bendeniz acizane bu beyefendinin, şimdi toprakta olan ortağı Üzeyir Garih’le, şimdi b..kladığı liderler karşısında nasıl gerdan kırdıklarına bizzat şahit olma fırsatı bulmuş bir garip kişiyim..
Üzeyir ve İzak rahmetli Turgut Bey’i yere göğe sığdıramazlardı.. Bu yüzden de şirketleri Türkiye’ye sığmaz olmuştu... Sonra Çiller’in önünde reveransları muhteşemdi.. Hatta kadın Başbakan olduğunda “Sizi dünyaya biz pazarlayalım n’oolur” diye yalvarıyorlardı da, devlet “Kadın Başbakanı pazarlamak da ne oluyor” diye frene basmış Çiller de surat asmıştı!!
Dahası da şudur.. Bu İzak Alaton, 90’lı yılların başından itibaren Türk Devletini teslimiyete zorlayan raporların, Soros’a koç başı olan kadroların başında gelir..
Ama muhteremlerin 12 Eylül generalleri karşısındaki duruşlarının da mükemmel olduğu söylenir..
Hele hele bu Bay İzak Alaton’un Zonguldak ve havalisindeki kömür ocaklarının hemen kapatılması ve yerine somon balığı yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi gibi bir önerisi vardı ki..
Bütün kömür işçisini pek mutlu etmişti..
Bay Alaton kendisini iktidarla özdeşleştirme gayretinde ama bana göre Y-CHP de mensubiyetinden büyük bahtiyarlık duyabilir mesela!..
Şu sıra “müthiş endişeli” Bay İzak ve cemaati.. Devlete giydiren elemanlara ışık tutulmasına sebep olan bir operasyona düşüldü.. Maazallah ya ahali titreyip kendine dönerse bu Soros çiftliğinin ördeklerinin hali nice olur?!!

GÖK: CHP'Yİ SOROSÇU TESEV YÖNETİYOR

Siyaset - 09 Temmuz 2012 10:31

CHP’de kurultay hazırlığının yapıldığı şu günlerde; CHP Mersin Milletvekili ve PM üyesi İsa Gök’ten Kılıçdaroğlu’na zehir zemberek suçlamalar...

“Yeni CHP; Atatürk, İnönü ve devrimci köklerinden tamamen uzaklaşmış, Kemalizm ile hesaplaşma içine girmiştir... Partiyi Sorosçu TESEV kadroları yönetmektedir.”
CHP Mersin Milletvekili ve Parti Meclisi (PM) üyesi İsa Gök’ün, geçen hafta yapılan PM toplantısında okunan faaliyet raporuna itiraz ettiği ortaya çıktı. “Muhalefet şerhimdir” dediği itirazlarını 7 sayfalık bir bilgi notu haline getiren Gök, partisini ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu yerden yere vurdu.
“CHP, DEVRİMCİ KÖKLERİNDEN UZAKLAŞIYOR”
Gök, partisinin “yenileşme”, “değişme” ve “büyüme” iddiasıyla yola çıktığını, ancak “başkalaşım” yaşadığını söyledi. “Yeni CHP” sloganıyla yola çıkıldığını ve partinin tüm kuruluş felsefesi ve ilkeleriyle büyük bir mücadeleye girişildiğini ileri süren Gök, “Yeni CHP Atatürk’ten, İnönü’den, laiklikten, halkçılıktan, devletçilikten, Cumhuriyet devrimi değerlerinden, CHP’nin devrimci köklerinden tamamen uzaklaşmaktadır” dedi.
“CHP YÖNETİMİ, KEMALİZMLE HESAPLAŞIYOR”
CHP’nin “geçmişiyle hesaplaşma kılıfı” altında partinin geçmişinin inkâr edildiğini belirten Gök, “Emperyalizmin de isteği olan Kemalizmle hesaplaşma kavgası içine CHP yönetimi adeta yarış halinde girmiştir. Bu anlamda Sayın Genel Başkan’ın söylediği, ‘AK Parti iktidarına karşı mücadele ederken, ben bazen kendimi 1940’lar CHP iktidarına karşı mücadele ediyormuş gibi sanıyorum. Çünkü AK Parti iktidarı aynen 1940’lar CHP iktidarının ortamını, koşullarını yarattı’ şeklindeki sözleri, parti yönetiminde gelinen noktayı ortaya koyması açısından ibret vericidir” diye konuştu.
“CHP, ATATÜRK’ÜN PARTİSİ OLMAKTAN ÇIKTI”
CHP çatısı altında bugüne kadar gündeme getirilmesi teklif dahi edilemeyen konuların tartışılır hale geldiğini vurgulayan Gök, şunları söyledi: “Yeniliyoruz vurgusuyla kuruluş felsefesinin dışına çıkılmış, kurucu liderimiz Atatürk’ün partisi olmaktan tamamen sapılmıştır. Yeni CHP yönetimi parti tabanından ısrarla saklanan Van Çalıştayı kararları ve son zamanlardaki yol haritası olarak sunulan belge ile etnik kökenciliği istismar edecek olanlara hizmet edercesine, ülke insanını etnik bir sınıflamaya tabii tutmaktadır.”
“CHP’Yİ TESEV YÖNETİYOR”
Yeni CHP yönetiminin tutuklu iki milletvekilinin haklarını savunmada bile yetersiz kaldığını belirten Gök, partiye olan güvenin iyice sarsıldığını söyledi. CHP yönetiminin TESEV ve SOROS’la kol kola olduğunu vurgulayan Gök, şunları söyledi: “TESEV kadrolarının yönlendirdiği ve hatta yönettiği yeni CHP yönetimi şunu bilmelidir ki, TESEV ve SOROS sol değildir, devrimci değildir; emperyalizmin kollarıdır, parmaklarıdır. Herhalde emperyalizm ve kapitalizme sol diyebilecek bir fikir şaşkınlığı yoktur.”
Yeni CHP’nin bölücülüğü cesaretlendirdiğini belirten Gök, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ulus devlet yapısının tahrip edilmesinde Cumhuriyetimizi kuran partimizin adının yer aldığını görmek, bu partiyi antiemperyalist bir mücadele odağı kabul edenler açısından içler acısı bir durumdur. Ülkemiz bölünmenin, etnik ve inanç çatışmalarının eşiğine getirilmiştir.”
Ufuk Tarhan - 15 Haziran 2013 , 15.06.2013 Bu yazı 455 kişi tarafından okundu Bu bölümdeki tüm yazılar
Devrim Danışmanları, Devrim Koçluğu, Siparişle Yapılan Devrimler! #direngezi
Dünya değişiyor, teknolojik değişimler her yerde büyük dönüşümler gerçekleştiriyor. Yasa
dışı 
oluşumlar yerinde sayacak değil ya... Doğal olarak anarşi ve anarşistler, ortalık karıştırıclar da
transformasyon geçiriyor. Yeni yetkinlikler kazanıyor...

Artık devrim yapmak, isyan çıkartmak epeyce de para kazandıran “profesyonel işlerden, mesleklerden”
sayılıyor...
 

Gezi olayları sırasında Twitter ve diğer kanallardan akan pek çok video arasından gelen şu ikisi oldukça
anlamlı ve birbirini tamamlayıcı nitelikte.
Lütfen üşenmeyin ve izleyin...
 Olan bitene farklı bakmayı,
derin düşünmeyi sağlayacak, sarsıcı belgesel tadında. Kısaca özetlemeye 
çalışayım; 

1- Arap Baharı mı Taksim ya da Beşiktaş mı? 

Vidoyu izlemek için fotoğrafa tıklayın


Avrupa’daki ayaklanmaları ve özellikle Arap baharını özetleyen ilk videodaki detaylar, tüyler ürpertici
biçimde 
Gezi Olayları’nda izlediklerimizle aynı sahneleri yansıtıyor. 
Ve dikkatle izleyince fark ediyorsunuz ki hemen hemen aynı ajitasyon adımları, taktikler ve araçları
kullanılmış;
 

-        Polislerin kıyafetleri ve tavırları
-        Yanlarındaki eli sopalı siviller
-        Su ve gaz püskürtme sahneleri
-        Kalabalığı ajite eden yerli-yersiz dayaklar, darplar
-        Restgele gaz sıkmalar, su püskürtmeler
-        Halkın arasına hızla giren araç
-        Su püskürten müdahale aracının önüne çıkan siviller
-        Evlerden sokağı gizlice çeken çaresiz insan videoları
-        Mikrofon tutulan halkın “ilk defa böyle sivil bir direnişe katılıyorum” deyişleri
-        Halkın olaylar sonrası sokakları temizlemesi,
-        Kutlamalar, bina işgalleri
-        Nereden yayın yaptığı bilinmeyen yüzü kapalı devrimcilerin internetten kaçak yayınları
-        Orantısız güç kullanımı
-        Başlangıçta, polislerin kalkanlarına çiçek koymak, halkın sempatik, barışçıl girişim görüntüleri 

2- Sivil İtaatsizlik ve Barışçıl Direniş  Eğitimleri... 

Vidoyu izlemek için fotoğrafa tıklayın


İkinci videoda
 
Gene Sharp’ın “Sivil İtaatsizlik” kitabı ile “barışçıl direniş için eğitilen” profesyonel
devrimcileri 
ve nerelerde, nasıl isyan, toplumsal olay, devrim çıkardıklarını, bunlar için nasıl stratejik
çalışmalar yaptıklarını izleyeceksiniz.
 
Çoğu, tüm bu örgütlü ve uzun soluklu çalışmaların ABD’nin yeni Küresel ve Ortadoğu Planına* destek
veren bireyler, ülkeler tarafından  
finanse edildiğini belirtiyor.

Otpor (direniş)...

Profesyonelleşen ve dönüşen terör piyasalarında Otpor (direniş) adıyla ünlenen örgüt/şirket yapısındaki oluşumlar pek çok olayın arkasında duruyor.
Yöneticileri üniversitelerde seminerlere katılıyor...  Bringing Down a Dictator videosu,
#OccupyBulgaria markasının yaratıcısı
Otpor’un en başarılı işlerinden biri olarak yayınlanıyor.

Ve bu işlerden para kazanan devrim/isyan/toplumsal karmaşa/sivil direniş yaratan profesyonel
devrimciler; stratejisyen-eğitmen
 
olduklarını belirtiyor, kendilerine devrim sipariş edenleri
müşterimiz” diye anlatıyorlar... Devrimlere, isyanlara da “kampanya” diyorlar...

Ukrayna Devriminde görev alan eski aktivistlerden Dimytro Potekhin şimdilerde, Skype aracılığı ile
Devrim Koçluğu” yapıyor. Hatta
LinkedIn´de profili var ve meslek kısmında "independent policy
analyst & third sector consultant
" yazıyor (bağımsız politika analisti ve 3. sektör danışmanı, yani
devlet ve özel sektör dışı, bağımsız siyasi, anarşist, belki facilitator-kolaylaştırıcı.
.. Artık ne denirse...)

Videoda, Ukrayna devrimi için 1 Mio$ aldığını ve bunu oy çalmak isteyen tarafların verdiğini anlatıyor.

 

İçlerinde en işinin ehli olan Srdja Popovic ise Otpor´un eski liderlerinden, anarşinin, sivil
itaatsizlik olaylarının eski kışkırtıcalırından. Şimdilerde 
çok açıkça taktiklerini ve bir ortalık
karıştırıcısının sahip olması gereken yetkinlikeri
 TED´de dahi  anlatıyor...

LinkedIn
profili çok havalı ve akademik.. Artık ortalık karıştırıcılık deneyimlerini eni konu işe
dönüştürmüş vaziyette. 
Mesleği  kısmında; "Director of CANVAS (Centre for Applied Non Violent
Actions and Strategies), Serbia" yazıyor. 
 Kibar adıyla "Sivil İtaatsizlik Kampanyaları" konusunda
uzman, danışman...


Popovic diyor ki; 



- Önce insanları meşgul edecek ve bir grup olduklarını hissettirecek ortak noktalar yaratacaksın.
- Davadaşlık duygusu yaratacak semboller türeteceksin.
- Aynı tarz giyinmelerini, şarkılar söylemelerini ve ışıklarla, renklerle coşmalarını sağlayacaksın.
- Askeriyede de böyledir. Bir amaç uğruna buradayız meşguliyet, korkuyu yok eder. Cesareti arttırır.
- Mısır’da tüm bu taktikler aynen başarıyla uygulandı, onun için de başarılı oldu. 

Devrim siparişinin kolayında yolsuzluk, zorunda dikta karşıtlığı ayarı veriliyor...



Devrimlerin strateji kurgusu müşterinin istediği senaryonun zorluk derecesine göre yapılıyor...

Profesyonel Devrimciler ve Devrim Koçları itibarsızlaşması ya da ayar verilmesi gereken ülkelerde;

- Eğer müşteri hafif, kolay bir senaryo istiyorsa “yolsuzluğa karşı mücadele
- Daha karmaşık ve ağır bir senaryo istiyorsa “diktaya karşı devrim çıkarmak” gibi alternatifler
   üzerinde çalışıyoruz.

- Halkı coşturmak için sokakta pek çok dramatize etme ve eğlenme modellerimiz var.
- Her devrimin sembolleri, markası oluşturuluyor. Öreğin Ukrayna’da turuncu, Gürcistan’da gül,
   Kırgızistan’da lale,
 Beyaz Rusya’da kot devrimi gibi sembolleşen unsurlar kullanıldı.
- Çalışmalarını bilgisayarlarda, savaş oyunu gibi 3D simülasyonu programlarıyla yapıyoruz.
- En bilinen taktikler “bilirsiniz işte; protestolar, bina işgali, şehri bloke etmektir”.
- Bir rock konseri düzenleyip, toplanan kalabalığı tarafınıza çekmekten farklı bir şey değil aslında
   yaptığımız...

gibi bilgileri fütursuzca anlatıyorlar... Burada Mısır Devriminin nasıl kurgulandığını izleyebilirsiniz.

ki yukarıda sıralanan pek çok taktiğin Gezi Olayları´nda aynen uygulandığına hep beraber şahit olduk...


ABD´nin Büyük Ortadoğu Projesinin Haritası:




*Hatırlatma; George Bush 2004’de G8 Zirvesinde Büyük Ortadoğu Planı’nı ilan etmişti ve tüm
Ortadoğu’yu, Müslüman ülkelerini 
“Serbest Pazar Cenneti” haline getirme planlarını dünyaya
duyurmuştu. Türkiye’ye o planda düşen görev, Arap ülkelerine ve Kuzey
 Afrika’ya, Ilımlı-İslami Lider
olarak Ticaret Köprüsü kurmak idi. O köprünün kurulması için hazırlıklar cemaat olarak bilinen kanatla
başlamış, Türkiye’nin başına İslami değerlere ağırlık veren bir hükümet ve Cumhur Başkanı geçmişti.

Aklıma takılan sorular?

- Ben basit bir internet video araması ile bunlara ulaşabildiysem, onca istihbarat örgütü, olanağı olan
   devlet bunlara nasıl daha önce ulaşamadı? Vidolar açıkça YouTube´da yer alıyorken...


- Neden daha olay çok küçükken kontrol altına alınabilecekken, özellikle 31 Mayıs ve 1 Haziran´da tüm
   yetkililer ölüm sessizliğine büründü ve orantısız güç kullanan polisle, biber/su terörü yapan polisle ve  
   profesyonel kışkırtıcılarla baş başa bıraktı ve onca kalabalıkların oluşmasına, diğer illere sıçramasına
   izin verildi?

İşte Gezi’ye en çok tweet atan yabancı ülke!

15 Haziran 2013 12:12
Olayların başlamasından sonraki 14 günlük süreçte paylaşılan 13,5 milyon Twitter mesajı, Türkiye’den sonra en çok Amerika, İngiltere ve Fransa’dan gönderildi.
Taksim Gezi Parkı odaklı olayların başladığı 31 Mayıs’tan 14 Haziran’a kadar konuyla ilgili yaklaşık 13,5 milyon Twitter mesajı paylaşılırken, yabancı ülkelerden ve dillerden gönderilen yüzbinlerce Twit dikkat çekiyor.
İş dünyasının sosyal ağı Linkedin’in Türkiye Bölge Yöneticisi Ali Rıza Babaoğlan tarafından Twitter’dan alınan bilgilerle hazırlanan çalışmaya göre, Gezi Parkı odaklı gelişmelerin devam ettiği 14 günlük süreçte 1,2 milyonu görüntülü ve fotoğraflı olmak üzere yaklaşık 13,5 milyon Twitter mesajı paylaşıldı.
EN ÇOK HANGİ ÜLKEDEN
Paylaşılan Twitter mesajlarının Türkiye’den sonra en çok Amerika, İngiltere ve Fransa’dan gönderildiği gözlenirken, mesaj dili olarak da Türkçe’nin dışında en fazla İngilizce, İspanyolca ve Almanca’nın kullanılması dikkat çekti.
Araştırmada, “direngeziparki, occupygezi, direnankara, taksim ve direngezi” etiketleri olmak üzere beş etiket grubundan gönderilen 13 milyon 458 bin 608 mesaj ayrı ayrı incelendi.
- “direngeziparki” etiketi
Çalışmada, “direngeziparki” etiketiyle toplam 7 milyon 285 bin 277 Twitter mesajı detaylı analiz edildi ve bunların 31 Mayıs’ta 2 milyon 619 bin 775 mesaj paylaşımı ile en yüksek sayıya ulaştığı gözlendi. Olayların başlangıcından itibaren gönderilen tüm mesajların 687 bin 708’inin fotoğraf, 25 bin 169’unun video içerik ile gönderildiği belirlendi. 7,2 milyondan fazla mesajın 5 milyon 343 bin 923’ünün Türkçe, 684 bin 324’ünün İngilizce, 84 bin 294’ünün Almanca, 21 bin 228’inin Fransızca, 16 bin 377’sinin İspanyolca ve 2 bin 848’inin Rusça olduğu tespit edildi.
- “occupygezi”
Araştırmada, “occupygezi” etiketiyle paylaşılan toplam 2 milyon 877 bin 320 Twitter mesajının 1 Haziran’da 628 bin 841 paylaşım ile en yüksek rakamına ulaştığı görüldü. Olayların başlangıcından itibaren gönderilen tüm mesajların 265 bin 089’unun fotoğraf, 13 bin 386’sının video içerik ile gönderildiği, paylaşılan 2,8 milyondan 1 milyon 256 bin 275’inin Türkçe, 1 milyon 110 bin 340’ının İngilizce, 148 bin 683’ünün Almanca, 82 bin 751’inin Fransızca, 78 bin 799’unun İspanyolca ve 4 bin 914’ünün Rusça olduğu gözlendi.
- “direnankara”
Araştırmaya göre, “direnankara” etiketiyle paylaşılan toplam 2 milyon 105 bin 346 Twitter mesajı 2 Haziran’da 574 bin 228 paylaşım ile en yüksek sayısına ulaştı. Olayların başlangıcından itibaren gönderilen tüm mesajların 192 bin 506’sının fotoğraf, 7 bin 512’sinin video içerik ile gönderildiği, paylaşılan 2,1 milyondan fazla mesajın 1 milyon 719 bin 468’inin Türkçe, 195 bin 572’sinin İngilizce, 3 bin 916’sının Almanca, 3 bin 292’sinin İspanyolca, bin 696’sının Fransızca ve 148’inin Rusça olduğu belirlendi.
- “taksim”
Çalışmada, “taksim” etiketiyle paylaşılan toplam 341 bin 129 Twitter mesajının 1 Haziran’da 66 bin 708 paylaşım ile en yüksek sayısına ulaştığı görüldü. Olayların başlangıcından itibaren, tüm mesajların 34 bin 921’i fotoğraf, 944’ü video içerik ile gönderilirken, paylaşılan 341 binden fazla mesajın 107 bin 924’ünün İngilizce, 84 bin 727’sinin Türkçe, 11 bin 448’inin Fransızca, 11 bin 134’ünün İspanyolca, 10 bin 426’sının Almanca ve 483’unun Rusça olduğu tespit edildi.
- “direngezi”

Gezi Parkı odakla gelişmelerde “direngezi” etiketiyle paylaşılan toplam 849 bin 554 Twitter mesaj ise 11 Haziran’da 143 bin 095 paylaşım ile en yüksek sayısına ulaştı. Bu etikekli tüm mesajların 50 bin 047’si fotoğraf, 2 bin 544’ü video içerik ile gönderilirken, 843 binden fazla mesajın 629 bin 663’ü Türkçe, 66 bin 123’ü İngilizce, 3 bin 193’ü Almanca, bin 762’si İspanyolca, bin 381’i Fransızca ve 429’u Rusça oldu.

Soros’a vergi müjdesi

Soros’a vergi müjdesi

Bugüne kadar fon yönetim şirketlerinin Türkiye’de ofis açmalarına engel olarak görünen vergi düzenlemeleri yeni Gelir Vergisi Kanun Tasarısı ile değiştiriliyor.

Yeni Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı’na göre bugüne kadar fon yönetim şirketlerinin Türkiye’de ofis açmasına engel olan vergi düzenlemeleri değiştiriliyor. Düzenlemeye göre yabancı fonların SPK tarafından verilen portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef şirketler aracılığıyla organize bir borsada işlem görsün veya görmesin her türlü menkul kıymet ve sermaye piyasası aracı işlemlerinden elde ettikleri kazançları nedeniyle portföy yöneticiliği yapanlar, söz konusu fonlar için daimi temsilci, bunların işyerleri de bu fonların işyeri veya iş merkezi olarak sayılmayacak. Bu kazançlar için beyanname verilmeyecek, diğer kazançlar nedeniyle beyanname verilmesi halinde bu kazançlar beyannameye dahil edilmeyecek. Ancak bunun için bazı şartlar belirtilecek. Böylece İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Eylem Planı’nı göre İstanbul’un öncelikle bölgesel, nihai olarak da küresel finans merkezi olması amaçlanıyor. Tasarı yasalaşırsa, George Soros ve Mark Mobius gibi ünlü spekülatörlerin fonlarının Türkiye’de ofis açması da kolaylaşacak.

EĞİTİME 5 YIL İSTİSNA
Okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve ortaöğretim özel okulların işletilmesinden elde edilen kazançlar beş vergilendirme dönemi gelir vergisinden istisna ediliyor. Bakanlar Kurulu’nun vergi muafiyeti tanıdığı vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden elde edilen kazançlar da Maliye Bakanlığı’nca belirlenen usuller çerçevesinde beş vergilendirme dönemi vergiden istisna ediliyor. Eğitim tesislerinde yer alan kantin, büfe, kafeterya, kitap satış yeri gibi tesislerin bizzat işletilmesinden veya kiraya verilmesinden elde edilen kazançlara ise istisna uygulanmayacak.

TÜM ÖDEMEYE YÜZDE 30 
Düzenlemeyle güvenlik müessesesi olarak zararlı vergi rekabetine yol açan ülkelere yapılan ödemelerden yüzde 30 vergi kesintisi yapılması imkanı getiriliyor. Bu kapsamda vergi cenneti olarak da adlandırılan söz konusu ülkelerde yerleşik gerçek ve tüzel kişilere çeşitli adlarla yapılacak ödemelerin Türkiye’deki vergi matrahlarını azaltmak amacıyla kullanılmasının önüne geçilmesi hedefleniyor. Bu ülkeleri Bakanlar Kurulu ilan edecek.
Şehre göre indirimli vergi
AYNI mükellef tarafından yatırıma katkı ve vergi oranı farklı illerde yapılan yatırımlarda, toplam yatırımın her bir şehre isabet eden oranına göre ilgili ilin yatırıma katkı oranı ve indirimli vergi oranı uygulanması da öngörülüyor. Bakanlar Kurulu’na illerin gruplandırılması, teşvik edilecek sektörleri, OSB’ler, Gökçeada ve Bozcaada’da yapılan yatırımlara ve turizm bölgelerindeki yatırımlara ilişkin yatırım büyüklüğünün belirlenmesi için yetki veriliyor.
Evlenme ve doğum yardımına istisna
SOSYAL Güvenlik Kurumu tarafından sigortalılara yapılan ödemelerle yardım sandıklarınca satütüleri gereğince kendi üyelerine ölüm, engellilik, hastalık, doğum, evlenme gibi sebeplerle yapılan yardımlar da gelir vergisinden istisna edilecek. Vatan hizmeti tertibinden bağlanan aylıklar, ödenen nafakalar, şehit, dul ve yetimlerine bu sıfatları nedeniyle yapılan her türlü ödemeler ücret istisnası kapsamına alınıyor.
Şehitlik tabiri netleşiyor
ŞEHİTLİK tabirine de açıklık getirilerek, benzerlik taşıyan çeşitli ödemelerde istisna uygulaması bakımından yeknesaklık sağlanıyor. Hizmet erbabına ödenen çocuk zamlarıyla evlenme ve doğum münasebetiyle hizmet erbabına yapılan yardımlar gelir vergisinden istisna ediliyor. Devletçe verilen çocuk zammı miktarıyla evlenme ve doğum yardımları ise hizmet erbabının iki aylığı veya buna tekabül eden gündeliklerinin tutarına kadar olan kısmıyla sınırlandırılıyor.
Kurum kazancına yüzde 20
GELİR vergisine tabi gelirlerin vergilendirilmesinde esas alınacak tarifeye de yer verilen düzenlemede kurum kazançlarına uygulanacak vergi oranı da yüzde 20 olarak öngörüldü.

52 sektöre ‘Gezi’ alarmı


Gezi Parkı’nda yaklaşık 15 gündür yaşanan gösteriler konusunda bir açıklama yapan Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TURYİD) eylemin bir an önce bitirilmesi konusunda çağrıda bulundu.

Yaşananları sektör olarak çok yakından takip etiklerini söyleyen Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Murat Ersoy, ‘Gezi Park’ında yapılan gösteriler sonucunda gerekli mesajların alındığını, eylemlerin devam etmesi halinde turizm sektörü ve turizmden beslenen 52 sektörün büyük zarar göreceğini belirtti.

GERİLEME SÖZ KONUSU
İstanbul’da yakın dönemde gerçekleşecek kongre organizasyonlarına kısmi iptal veya ertelemeler geldiğini dile getiren Ersoy, tatil yöreleri için mevcut rezervasyonlara şimdilik iptal gelmediğini kaydetti. Ersoy, “İleri tarihler için alınan rezervasyonlarda gerileme söz konusu. Türkiye’ye rezervasyon yaptıracaklar durumun netleşmesini bekliyor. Henüz bu rezervasyonlar başka ülkelere kaymadı ancak bir süre sonra bu talepleri rakip ülkelere kaptırmaya başlayacağız” diye konuştu.

52 SEKTÖR KAYBEDER
Turizm sektörü dendiğinde akıllara sadece otel işletmelerinin gelmemesi gerektiğinin altını çizen Ersoy, “Tam 52 farklı sektör buradan besleniyor. Kaybeden sadece otelciler olmayacak. Bu gerileme sonucu restoran sahibinden taksiciye, tekstil işçisinden tarlada üretim yapan çiftçiye kadar sektörden ekmek yiyen herkes pay alacak. 52 sektörde görev yapan milyonlarca çalışan etkilenecek, belki de yüz binlercesi işini kaybedecek” dedi.
300 bin kişi işsiz kalabilir
İHRACAT gelirleri arasında ilk sırada yer alan turizm sektöründe karmaşa görüntüsünün daha fazla devam etmesi, domino taşı etkisi ile zincirleme ekonomik olumsuzlukları tetikleyip belki de herkesin kendisinin veya en az bir veya iki tanıdığının işsiz kalmasına, dövizde kontrolsüz dalgalanmalara ve birçok işyerinin kapanmasına neden olabilir. Olaylar devam ederse sadece turizm sektöründe 300 bin kişi işsiz kalabilir” dedi.
Normale dönse bile gelmezler
TUR operatörlerinin daha fazla risk üstlenmeyecekleri için uçakların  yönünü başka ülkelere çevirebileceğini anlatan Ersoy, “Bu gerçekleşirse durum normale dönse bile artık o uçuşları ve turistleri ülkemize getirme imkânımız olamayacak.    Gelinen noktadan endişeliyiz, zira olayların bu şekilde sürdürülmesi halinde bunun bedeli, ciddi ekonomik kayıplar ve işsizlik olarak yine Türk halkı tarafından ödenecektir” dedi.

14 Haziran 2013 Cuma

PKK’ya son 3 ayda 2 bin kişi katıldı

15 Haziran 2013
- DIYARBAKIR
30 yıldır devam eden terörün bitmesine yönelik çözüm sürecinde ilginç bir gelişme yaşanıyor. Propaganda ve eleman kazanma faaliyetlerini artıran terör örğütü PKK'ya, son üç ayda 2 bin kişinin katıldığı belirtiliyor.
Örgüte katılanlardan 850'sinin üniversite öğrencisi olduğu kaydediliyor. Edinilen bilgilere göre, PKK'nın şehir kadrolarının yönlendirdiği elemanlar, en çok Mardin'in Dargeçit ilçesi ile Şırnak bölgesinden Kuzey Irak'a gönderiliyor. Derneklerin etkinliklerine katılan gençlere, “Bu etkinliğe katıldın diye polis seni arıyor, yakalanırsan cezaevine gireceksin.” ya da “Hiç okumakla uğraşma, dağa çık, zaten dönüşte memur olacaksın.” gibi gerçek dışı söylemlerde bulunulduğu iddia ediliyor. Çocukları dağa götürülen bazı aileler, güvenlik güçlerine ‘kayıp' başvurusu yapıyor.
Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesindeki bir lisenin üçüncü sınıf öğrencisi Ali A., iddiaya göre, 2 ay önce bir yürüyüşe katıldı. Örgüt mensupları, “Polis her yerde seni arıyor, dikkat et” diyerek, yardımcı olabileceklerini belirtti. Daha sonra 3 lise öğrencisini daha kandırıp, 4 çocuğu Diyarbakır kırsalında PKK’nın dağdaki elemanlarına teslim etti. Aileler çocuklarına ulaşabilmek için, Diyarbakır ve Bingöl kırsalındaki kamplara kadar gitti ancak eli boş döndü. Ali’nin ailesine haber gönderen PKK, “Şervan kamplarda eğitimini görüyor, merak etmeyin” dedi. İlkokul mezunu S.G. ise iş vaadiyle dağa gönderildi. Jandarmaya kayıp başvurusunda bulunan aileye S.G.’nin Genç kırsalındaki kampta olduğu ve merak etmemeleri söylendi. “Oğlumun gitmesiyle perişan olduk.” diyen S.G.’nin babası, örgütün geri dönmemeleri için çocukları aileleriyle görüştürmediğini dile getirdi.

Dünya Basın-Yayın Tekeli: Gerçeklerin Açığa Çıkmasına Mı Yoksa Gizlenmesine Mi Hizmet Ediyor

Hali hazırda küresel basın-yayın organlarının büyük kısmı 5 büyük şirketin denetimindedir. Bunlar: "Time Warner" (CNN, TNT televizyon kanalları ve Time dergisi), "Walt Disney Corporation" (ABC televizyon kanalı), "News Corporation" (The Sun, The Times, The Sunday Times, New York Post gazeteleri ile The Wall Street Journal ve Fox televizyon kanalı) "Viacom" ve "Bertellsmann" (RTL Group). Bunların ilk dördü Amerika, sonuncu ise Almanya menşeli basın-yayın holdingidir. Bunları "Sony", "General Electric", "Seagram" gibi holdingler takip ediyor. Bu şirketleri; gelirleri, çalışanlarının sayısı ve kapsadığı bölge bakımından basın-yayın imparatorlukları olarak adlandırmak da mümkündür. Örneğin, 2011 yılı verilerine göre; "Walt Disney Corporation"ın 156 bin, "Time Warner"ın 34 bin ve BBC televizyon kanalının 23 bin çalışanı vardır. "Bertellsmann"ın sahip olduğu "RTL Group", Avrupa'nın 11 ülkesinde 45 televizyon ve 32 radyo kanalının hissedarıdır. "Bertelsmann" ayrıca, dünyanın en büyük İngilizce yayın yapan yayınevi "Random House" ile Almanya'daki "Stern" ve "Der Spiegel" dergilerinin de hissedarıdır. Avrupa'nın en büyük basın-yayın tekellerinden biri de "Axel Springer AG" (Berlin) şirketidir. Şirket kıtanın 36 ülkesinde 200'den fazla gazete ve dergi ile televizyon ve radyo kanalına sahiptir. "Axel Springer AG", Almanya'nın gündelik gazete pazarının yaklaşık dörtte birini elinde tutmaktadır. Bunların arasında Avrupa'nın en çok satan gazetesi olan "Bild" de vardır. Bu sebeple, bu gazetenin hedef aldığı herhangi bir konu, Avrupa'da günlerce konuşulmaktadır. Hedef alınan konu, çeşitli ülkelerin farklı gazetelerinde belirli aralıklarla işlenmektedir. Böylece, sıradan okuyucuda hedef alınan konunun çok güncel olduğuna ilişkin ilk izlenim oluşmaktadır. Lakin gazetelerin içinde bulunduğu basın-yayın tekeli dikkate alındığında bunun, tek bir merkezden verilen talimatın sonucu olduğu açık ve net olarak görülmektedir. Büyük Britanya ya da Batılı diğer ülkelerdeki nüfuzlu basın-yayın holdinglerinin tekel konumları da, benzer durumların meydana gelmesine sebep olmaktadır. Yukarıda saydığımız basın-yayın devleri; televizyon, radyo, gazete, dergi gibi geleneksel alanların yanında, film çekiminden tutun kitap basımına kadar her tür hedef kitlesine yönelik için bilgilendirme aracına sahiptir. Bütün dünya ülkelerini ve çeşitli sosyal kesimleri etkileme olanağı bakımından yeri doldurulamaz bir araç olan Hollywood filmleri bu şirketlerin elindedir. Örneğin "Warner Brothers" ve "Newline Cinema" film stüdyoları "Time Warner" şirketine, "Disney Production", "Miramax" ve "Buena Vista" film stüdyoları "Walt Disney Corporation"a, "Columbia Pictures" film stüdyosu "Sony"ye, "Universal Pictures" film stüdyosu "Seagram"a, "Paramount Pictures" film stüdyosu "Viacom" şirketine aittir. Bu isimler, herhangi bir sinema tutkunu için çok tanıdıktır. Bütün televizyon kanallarının gündelik yayın akışında bu film stüdyolarının filmleri büyük yer tutmaktadır. Basın-yayın devleri çocukları da unutmamıştır. Çocuklara yönelik olan çizgi film kahramanlarının da yaratıcıları onlardır. Mickey Mouse "Walt Disney Corporation" şirketinin, Tom ve Jerry, Superman ve Batman "Time Warner"ın, Cartoon Network karakterleri ise "News Corporation"ın yarattığı kahramanlardır. Bugün sinema uzmanları da, artık çizgi filmlerin çocukların vaktinden önce büyümesine yönelik olduğu ve genel olarak onların yaş grubuna uygun olmadığı konusunda uyarıyor. Böylelikle, daha çocukluktan insanların hafızasına sevilen bir eğlence olarak kazınan bu basın-yayın imparatorlukları, sundukları bilgiye insanları hayatlarının ilerleyen dönemlerinde inandırmak için zemin hazırlamaktadır. Diğer taraftan, küresel basın organlarının çoğu, dünyanın en güçlü haber ajanslarının verdiği bilgilerden yararlanmaktadır. "Reuters" (Londra), "Associated Press" (New York), "CNN" (Atlanta), "New York Times Service" (New York), "Agence France Press" (Paris) haber ajansları dünya çapında büyük bir şebeke kurmuştur ve dünya kamuoyunu onlar bilgilendirmektedir. Örneğin, "Reuters" Ajansı'nın 94 ülkede 200 şehirde bürosu var, "Associated Press"in 120 ülkede 243 bürosu vardır ve 1700'den fazla gazete, 5000'den fazla televizyon ve radyo kanalı bu haber ajansının bilgilerini kaynak olarak almaktadır. Bu durumda ise, bilgilendirme tek taraflı ve daha ziyade amaçlı olur. Dünya kamuoyu bazı durumlarda gerçek bilgiyle değil, bu ajansların istediği bilgiyle bilgilendirilir. Gözlemler, adı geçen basın-yayın devlerin amaçlarına uymayan haberlerin dünya kamuoyuna ulaştırılmasının uygulamada mümkün olmadığını göstermektedir. Basın-yayın kurumların faaliyetinde özel bir husus da nüfuzlu basın-yayın kurumlarının yöneticilerinin Bilderberg Kulübü'nün geleneksel katılımcıları olmasıyla ilgilidir. Faaliyeti kamuya açık olmayan Bilderberg Kulübü daha ziyade siyasi süreçleri yönlendirmek için Batılı bazı çevrelerin yarattığı bir çerçevedir. Başlıca amacı gerçek bilgi teminatı olan kitle iletişim araçlarının gizli teşkilatların işinde katılımı ise, basın-yayının çoğulculuk ve şeffaflık ilkeleri ile uyuşmamaktadır. Bilderberg Kulübü Danışmanlar Kurulu başkanı olan David Rockefeller'ın 1991 yılında Baden Baden'de kulübün yıllık toplantısındaki sözleri dünyanın nüfuzlu basın-yayın kurumlarının bu perde arkası siyasi süreçlere katılımını doğruluyor: "Washington Post, New York Times, Time dergisi ve diğer büyük yayın kurumlarına minnettarız. Bu kurumların direktörleri 40 yıla yakın süredir bizim toplantılarımıza katılmakta ve geçen dönem zarfında gizliliğe ilişkin verdikleri taahhütlere sadık kalmaktadır. Eğer biz o dönemde kamuoyu önüne çıkarılsaydık, dünya çapındaki planlarımızı yerine getirme olanağımız olmayacaktı".[i] İlgilenenler için belirtelim ki, basına sızan bilgilere göre 2012 yılında Bilderberg Kulübü'nün toplantısına "Washington Post Company", "The Economist", "Financial Times", "Le Monde", "Bonnier AB" (İsviçre), "Der Standard" (Avusturya) ve "Hürriyet" (Türkiye) gazetelerinin yöneticileri katılmıştır. Bu sebeple, yakın dönemde dünyanın siyasi görünümüne ilişkin bu yayınlarda yayınlanabilecek bilgiler özel bir hassasiyet gerektiriyor. Böylelikle araştırmalar, dünya sinema endüstrisi, televizyon yapımları, televizyon kanalları, yayınevleri ile gazete ve dergilerin çoğunun yaklaşık 50'ye yakın şirketin elinde toplandığını göstermektedir. İstenilen demokratik standartlara esasen basın-yayının bu tür tekelleşmesi kabul edilmezdir. İlginçtir ki, film çekiminden tutun gazete ve dergi yayınına kadar basın-yayın alanına hâkim olan bu şirketlerin hissedarları arasında, bankalar ve diğer mali kurumlar da yer alıyor. Böylelikle, büyük banka sahipleri ya da genel olarak iş dünyası, basın-yayın odakları olarak da küresel çerçevede siyasi ve iktisadi süreç ve eğilimlere yön verme olanağına sahiptir. Bu durumda ise, gündelik hayatımızda edindiğimiz bilginin amaçlı olup olmadığı sorusu doğmaktadır.

Uluslarası medya Türkiye'ye komplo mu kurdu?

Gezi Parkı'na yapılacak inşaatı protesto etmekle başlayan basit bir gösteri, bir anda hükümet karşıtı bir akıma dönüştü.

Peki acaba birileri Türkiye'ye komplo mu kurdu da olaylar bu seviyeye geldi ve olayları yurtdışına yansıtan uluslararası medya da bu komplonun bir parçası mı oldu?

İki haftadan bu yana Türkiye'nin bir numaralı gündemi Gezi Parkı olayları ve sonrasında başlayan protesto eylemleri. Sosyal medya ile hareketlenen, lideri olmayan ve sıradan insanların bile sokağa döküldüğü bu olayların sakin bir şekilde analiz edilmesine ihtiyacımız var.

İşlerin bu seviyeye gelmesinde yabancı ülkelerin gizli servisleri ve uluslararası medya kuruluşlarının bir parmağı olabilir, olmaması da zaten eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama her şeyi dış güçler yapıyor paranoyasından sıyrılmanın zamanı da gelmedi mi?

Gezi Parkı, sosyal medya ve uluslararası medya arasındaki ilişkileri tartışırken sadece komplo teorileri üzerinden konuşmak hızla değişen dünyayı ve Türkiye'yi neredeyse hiç anlamamak demektir.

Türkiye, dünyadaki ekonomik krizlere rağmen 2012 yılında 12.4 milyar dolar doğrudan yabancı yatırımı (FDI) almış, uluslararası bir cazibe merkezidir. Uluslararası çevreler, elbette ki parasını emanet ettikleri bir ülkede neler olup bittiğini bilmek ister.

Türkiye dış iletişime kapalı bir ülke değildir. İnternet abone sayısı 36 milyona ulaşmıştır. 32 milyon Facebook, 10 milyon Twitter kullanıcısı ile sosyal ağlarda oldukça aktif bir ülkedir. Neredeyse hepimizin cebinde bir cep telefonu bulunmaktadır. İletişimin böylesine kolay olduğu bir ülkede yaşanan en küçük lokal bir sorun bile anında global bir sorun haline gelebilir.

Uluslararası yabancı medya kuruluşlarının bu ülke sınırları dahilinde en özgür biçimde haberlerini yapabilmeleri ise bu ülkenin geldiği demokratik seviyenin bir göstergesidir.

Resmi verilere göre yaklaşık 200 yabancı medya kuruluş temsilcisi Türkiye'de görev yapmaktadır. Bu kuruluşlar aynı yayınları bu kadar rahat bir şekilde İran, Suriye veya Kuzey Kore'den yapabilirler miydi?

Uluslararası medya kuruluşları neden olayları abartıyor sorusu ise elbetteki tartışılmalıdır. Oryantalist bakış elbette eleştirilmelidir. Ama iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır demiş atalarımız...

Milli politikayı yayma misyonu üstlenmiş resmi kuruluşları bu tartışmanın dışında bırakıyorum, ama Türkiye globalleşen dünyanın önemli bir parçası haline gelirken, acaba kaç tane uluslararası yayın markası üretebildik? Bu alanda çaba gösteren yayıncılara haksızlık etmek istemem ama uluslararası gazetecilik standartlarında entellektüel içerik üreten kaç tane etkin yayın organımız var?

Uluslararası medyaya dair komplo teorilerini tartışmayalım demiyorum, yine tartışalım ama önce bu sorulara yerli yerinde cevaplar vermeliyiz.

Sizce de büyüyen Türkiye'ye yakışan da bu olmaz mı?

İşte tartışılan Topçu Kışlası'nın tarihçesi

İşte tartışılan Topçu Kışlası'nın tarihçesi

İşte tartışılan Topçu Kışlası'nın tarihçesi
Taksim Topçu Kışlası askeri amaçlar dışında şehir müzesi, sergi alanı, gösteri merkezi olarak hizmet verdi. Son olarak futbol stadyumu olarak kullanıldı. Taksim Stadı olarak faaliyete geçen kışladaki ilk maç ise 26 Ekim 1923’te yapılan Türkiye-Romanya maçı oldu.

Osmanlı devletinin savaşlarda aldığı mağlubiyetlerin bir sonucu olarak ilk ıslahatlar askeri alanda yapıldı. 18.yydan itibaren Batı tarzında askeri okullar kuruldu. İstanbul’da kurulan önemli askeri okullardan biri İstanbul’un Anadolu yakasında Selimiye kışlası idi. Bunun Avrupa yakasındaki karşılığı ise Taksim’de inşa edilen Taksim Topçu kışlası oldu. 1806 yılında III.Selim döneminde inşa edilen Taksim kışlası Kapıkulu askerlerinin topçu ocağı olarak kuruldu ve hizmet gördü.
Ancak zaman içerisinde tahrip olan yapı Sultan Abdülmecid döneminde 19.yyın mimari üslubuyla gösterişli bir tarzda yeniden inşa edildi. Çok geniş bir avluya sahip olan yapı, her köşesinde ve cephelerinin tam ortasında yer alan üçer katlı yüksek bölümleri ve bir anıtı andıran devasa kapısıyla dikkat çekmiştir. Hint ve Rus mimarisinde bulunan soğan kubbeli kapılar kışlaya ayrı bir zenginlik katmıştı.
1860- 1870’li yıllarda en parlak dönemini geçiren kışla 31 Mart isyanının da başlangıç noktası olmuştu. Taksim Topçu kışlasında bulunan Avcı taburuna bağlı askerler 12-13 Nisan 1909 tarihinde başlarındaki subaylara karşı ayaklanarak onları tutukladılar. Buradan çıkan askerler büyük bir halk kalabalığının da desteğiyle Meclisi Mebusan’a doğru yol aldılar.
Taksim Topçu kışlasından başlayıp Meclisi Mebusan’ın önünde devam eden isyan hareketi Hareket Ordusunun İstanbul’a gelmesiyle farklı bir boyuta ulaştı. Sultan II.Abdülhamit’in çatışma olmasın emrine karşın Avcı taburları ile Hareket Ordusu arasında çatışma yaşandı. Bu çatışmaların en şiddetli yaşandığı yerlerden biri olan Taksim Topçu kışlası da bu çatışma sırasında ciddi tahribata uğradı.
Taksim Topçu kışlası bu tarihlerden itibaren askeri amaçlar dışında konumuna ve boyutlarına bağlı olarak farklı şekillerde kullanılmaya başlandı. Osmanlının son döneminde Şehir müzesi,sergi alanı,gösteri merkezi olarak hizmet veren Kışla son olarak futbol stadyumu olarak kullanıldı. Taksim Stadı olarak faaliyete geçen kışladaki ilk maç ise 26 Ekim 1923’te yapılan Türkiye Romanya maçı oldu.
Taksim Topçu kışlasının yıktırılmasına giden süreç ise 1939 yılında başladı. Dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar tarafından Taksim Meydanı düzenleme çalışması yapılmaya başlandı. Fransız şehir planlamacısı Henri Prost’un önerileri çerçevesinde geliştirilen proje Taksim’den Harbiye’ye kadar uzanacak bir projeydi. Projede büyük bir park ve sosyal tesisler yapılması planlanmaktaydı.
Parkın ismi İnönü Gezisi olacak ve parkın ortasına bir İnönü ( Milli Şef ) heykeli dikilecekti. Projenin ilk adımı olarak 1940 yılında Taksim Topçu Kışlası yıktırıldı. Kışlanın arazisi üzerine bir park yapıldı. Ancak projenin geriye kalan kısmı gerçekleştirilemedi.
Kaynak: Dünya Bülteni

31 Mart’ta yabancı parmağı

Çakmasının yapılması için inat edilen ve ülke çapındaki Gezi direnişlerine yol açan Topçu Kışlası, 31 Mart ayaklanmasının en kanlı simgelerinden biriydi. Taksim Topçu Kışlası’ndan çıkan isyancılar Millet Meclisi’nin bulunduğu Babıali’yi bastılar.  İsyancılar ile Rumeli’den İstanbul’a gelen Hareket Ordusu arasında çatışma yaşandı. Bu çatışmaların en şiddetli ve kanlı geçtiği yerlerden biri de Taksim Topçu Kışlası’ydı…
Doğan Avcıoğlu’nun yeni baskıları yapılmadığı için pek bilinmeyen eserlerinden biri “31 Mart’ta yabancı parmağı” adlı kitabıdır (Bilgi Yayınevi, Temmuz 1969).
Topçu Kışlası’nda isyandan önce yaşanan olaylardan birini, Avcıoğlu’nun bu kitabından (s.52-53) aynen aktarıyorum:
“İsyanın başladığı Taşkışla’da bando teğmeni olarak bulunan ve olayları yaşayan Mustafa Turan’a göre 31 Mart günü sahte bir paşa bazı subaylarla birlikte Taşkışla’ya gelmiş ve padişahın sahte bir fermanını okumuştur. Fermanda askerin şapka giyeceği yazılıdır. Düzmece şapka fermanı askeri tahrik ve ayaklandırma işi için kullanılmıştır… Taşkışla’dan ayrılan heyet Beyoğlu topçu kışlasına gitmişler, aynı fermanı okuyup onların da dini duygularını kamçılayıp gitmişler. Sahte heyet gerek Taşkışla’ya ve gerek Beyoğlu Topçu kışlasında fermanı okudukları sırada çavuş, başçavuş kılığında askerleri teşvik için bir hayli casus sokmuşlar, heyetin kışladan ayrılmasıyla bunlar faaliyete geçtiler. Bunlardan Ömer Naci Bey, kışla avlusunda bir istihkam arabası üzerinde bağırmaya başladı: ‘Heyyy! Asker kardeşler, geliniz, toplanınız, sizlere diyeceklerim var, sizler Müslüman değil misiniz? Şapka giymek ne demek? Din-i mübin-i İslam’ın evlâtlarını düpedüz gâvur yapacaklar, ne duruyorsunuz? Bütün ecdadımız bu uğurda kanlarını canlarını verdiler. Müslümanlık elden gidiyor.’ Dönüp avcı askerlerine: sizlere söylüyorum, gâvur olmak için mi hürriyeti yaptınız? Sizin vazifeniz hem hürriyeti, hem de dinimiz olan Müslümanlığı muhafaza etmek değil mi? Ne duruyorsunuz, haydi hep beraber Mebusan-ı Meclise gidelim, derdimizi anlatalım” (Mustafa Turan, 31 Mart faciası).


İsmail Hami Danişmend'in Osmanlı Tarihi Kronolojisi isimli eserinde de, 31 Mart olayına bakılabilir.
Osmanlı padişahının yani Abdülhamid'in, askerleri gavur edeceği ileri sürülüyor ve bu iddialara da inananlar çıkıyor, tersliğe bakınız!
Yine Osmanlı Devleti zamanında "şeriat iştemişsin.." diye bir kısım insanlar muhakeme edilip, asılıyor.
Eğer İttihad ve Terakki Cemiyeti iyi incelenirse görülecek ki, çok iyi niyetlerine rağmen 31 Mart İsyanı'nı başlatan da, bastıran da onlar. Bu isyanda asıl hedef padişahtı, onu tahttan indirdiler, yönetime hakim oldular ve Osmanlı'yı haritadan sildiler. İrtica ve şeriat laflarını çıkaran yine onlardı. 

, 'a aj uyguluyor

Giriş Tarihi: 14.06.2013, 12:05 Güncelleme Tarihi: 14.06.2013, 12:08
İngiltere, Twitter'a blokaj uyguluyor

, G8 ları nedeniyle 'a aj uyguluyor. Eylemcilerin iletişim etiketi olan ''ta yer alan tweetler, son iki gündür yüklenmiyor. Adrese gidildiğinde ise, sadece çatışmalardan önceki 11 Haziran'a ait mesajlar görülüyor.

Dünyanın en gelişmiş sekiz ülkesinden oluşan G8, 17 Haziran'da Kuzey İrlanda'da toplanacak. Ancak toplantıya daha vakit olmasına rağmen G8 toplantısından önce yaşanan protestolar şimdiden başladı bile. Londra'daki lar ve polis şiddeti tüm hızıyla sürerken dünya basının konuya yer ayırmaması da dikkatlerden kaçmıyor. Ayrıca sosyal medyada da konuyla ilgili fotoğrafların ve iletilerin yayınlanmasında kısıtlama olduğu da söylentiler arasında.
TRT Türk'e göre, 'nin internet medyasında önde gelen isimlerinden Indymedia UK internet sitesinin konuyla ilgili haberi 'İngiltere'de Twitter blokajı' olarak yayınladı.
Eski mesajlar
İnternet sitesinin haberinde, G8 protestolarının Londra'da 'da trend topic (TT) olmadığını vurgulayarak, 'Kapitalizm Karşıtı Karnaval olarak adlandırılan protestoların iletişim etiketi picadillycircus'ta yer alan tweetler son iki gündür yüklenmiyor. Adrese gidildiğinde en son yüklenen mesajların polisle çatışmaların yaşanmaya başlandığı günden 1 gün öncesine (11 Haziran) ait olduğu görülüyor ' denildi.
Öte yandan gösteriler Twitter'da 'London G8' gibi başka hesaplardan izlenebiliyor. Ancak 'picadillycircus' etiketinin önemi, gösterilerin merkezi olan meydanın adı ve protestocuların temel iletişim kanalı olması.
Teyakkuz sürecek
G8 Zirvesi 17-18 Haziran'da Kuzey 'nın Enniskillen şehri yakınındaki Lough Erne Golf Resort'ta yapılacak. İngiliz polisi, olası bir silahlı çatışmadan çekindiğini açıklayarak olağanüstü önlemlerin süreceğini vurguladı. G8 grubunda, dünyanın en büyük ekonomisine sahip 8 ülke olan Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, Birleşik Krallık ve ABD bulunuyor. Yapılan protestoların amacını anlatan eylemciler, İngiltere'de çok uluslu şirketlerin diğer şirketlere nazaran daha az vergi ödediğinin ortaya çıktığı bir dönemde, kapitalizmden tümden vazgeçilmesi çağrısı yapıyor.
Karakola yürüdüler
İngiltere'nin başkenti Londra'daki protestolarının ikinci gününde gözaltına alınan 56 kişiden 9'unun tutuklandığı, 12'sinin ise gözaltı durumunun sürdüğü öğrenildi. Protestocular dün ise yaklaşık 200 kişilik grupla, arkadaşlarının gözaltında tutulduğu karakola yürüdü. Dün ayrıca BAE isimli savunma şirketinin önünde toplanan eylemciler, 'silah tacirleri içerde!' yazılı pankartı açtı. Öte yandan polis ise G8 zirvesinin yapılacağı otelin çevresini dikenli tel ve çitlerle çevirdi.
Kaynak: Sabah

13 Haziran 2013 Perşembe

Referandum ve Plebisit farkı nedir

Referandum ya da Plebisit (Latince: referendum) genelde anayasa değişikliği, yasaların kabulu veya çok önemli meselelerde halkın iradesini belirlemek amacıyla yapılan oylamadır. Referandumda halkın iradesi idareye doğrudan doğruya yansımakta olup doğrudan demokrasi'nin güzel bir örneğidir. Temsili demokraside ise, halkın seçtiği insanlar, halkın iradesini yansıtmaya çalışmaktadır. Türkiye'de çok az uygulanan referandum, gelişmiş ülkelerde sık sık uygulanır. Referandum kelimesi genelde plebisit kelimesiyle beraber anılır. Plebs, Eski Roma'da, ayrıcalıklı patriciiler dışında kalan kalabalık halk sınıfına verilen isimdir. Plebs meclislerinin aldığı karar anlamında olan Latince plebiscitum sözünden gelir. Plebisit genelde yasama organlarının biri tarafından halkın oylamasına sunulan bir sorudur. Plebisit bir şekilde güven oylaması manasını ihtiva ettiği için, günümüzde pek sık kullanılmamaktadır. Plebisit ile Referandum kavramlarının temel farkı, referandumda amacın halkın kararını sorma, plebisitte ise halk desteği ile meşrulaştırma olmasıdır.

A anarşizm sembolü



Bildiğiniz gibi anarşizm sembolü.

Ama beşiktaşın çarşı taraftar grubunun simgesi sananlar da var yani çakmağında veya çantasında bu sembol olanları beşiktaşlı sananlar var Çarşı grubundan  Arda Şentürk kendi sitesinden savumnası sizce ne kadar doğru bir yakşlaşım :

http://www.ardasenturk.com.tr/anarsizm-ve-carsi.html

Bize göre  anarşizm, devleti yıkmayı amaçlayan bir akım ve Türk-İslam kültüründe otoriteye bağlılık esastır .Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde kendine yer bulamayan anarşistler ancak 1980'li dönemlerde  kendini gösterebilmiştir .

LGBT (lezbiyen gayler birliği ) - Doğa ve Çevre duyarlılığına dayalı ekolojik yeşil anarşistler - Feminist anarşistler - Kürt meselesine odaklanan anarşistler gibi pek çok çeşit vardır ..
 


Pasifizm sembolü
http://tr.wikipedia.org/wiki/Pasifizm



Beşiktaş'ın ünlü taraftar grubu Çarşı'ya şok... UEFA, dünkü Beşiktaş-Manchester United maçı öncesi Çarşı'nın karakteristik "A" harfi olan tüm pankartlarını "anarşizmi" simgelediği gerekçesiyle kaldırttı.

Sabah gazetesinin haberine göre: "Beşiktaş dün akşam İnönü'de İngiliz devi Manchester United'ı ağırladı. Ancak önceki gün yaşanan gelişme, Beşiktaş tribünlerinin "her şeye karşı" olmasıyla ünlü taraftar grubu Çarşı'yı şoke etti. Pazartesi İnönü Stadı'na gelen bir UEFA temsilcisi, içinde Çarşı'nın karakteristik "A" harfi olan pankartlarını, "anarşizmi" simgelediği gerekçesiyle kaldırttı. Manchester United'ın taraftar forumlarında bir süredir "Çarşı" tartışması vardı. Bir kısım İngilizler, Beşiktaş'ın önceki sene İnönü'de Liverpool'u 2-1 yendiği maçta, taraftarın yaptığı şovu dile getiriyor ve aynı gösterinin tekrarlanacağını söyleyerek "O atmosferi yaşamak lazım" görüşünü savunuyordu.

MANCHESTER ŞİKÂYET ETTİ
Sayıca az olan karşı grup ise, aynı statta 22 Kasım 2004'te işlenen, 18 yaşındaki Cihat Aktaş'ın öldürüldüğü cinayeti hatırlatıp "can güvenliği endişesi taşıdıklarını" yazıyordu. Sonuçta İngilizlerin dediği oldu ve Manchester United kulübü UEFA'ya başvurarak önlem istedi. Nasıl bir önlem alacaklarını düşünen UEFA yetkililerinin aklına ise, Çarşı'nın "anarşizmin A harfini" kullandığı pankartları geldi. Pazartesi günü stada gelen bir UEFA yetkilisi, stat müdürüyle görüştü ve pankartların indirilmesini istedi. Çarşı'nın pankartlarını hazırlayan taraftarlar da görüşmeye katıldı ve "Sprey boyayla A harfini kapatalım" önerisinde bulundu. Ancak UEFA yetkilisi buna da karşı çıktı ve "Sprey boya yanıcı maddedir ve can güvenliği açısından sakıncalı" karşılığını verdi.

PANTKARTLAR KİLİT ALTINDA
Böylece "potansiyel suç unsuru" olan pankartlar teker teker sökülerek, kapalı tribünün alt kısmında bulunan bir odada "kilit altına" alındı. Türkçe tercümanla gelen UEFA yetkilisinin yanında açılan pankartlarda ırkçılık karşıtı söylemler de olduğu gösterildi. Fakat, İngilizce olarak hazırlanan ve "No Racism" (Irkçılık olmasın) yazılı pankart bile, UEFA yetkilisinden altında "Çarşı" logosu olduğu için vize alamadı. UEFA'nın bu uygulamasına tepki gösteren taraftarlar, "Böyle bir gerekçeyle pankartların kaldırılmasına anlam veremiyoruz. Çarşı'nın anarşizmi şiddete değil, başta ırkçılık olmak üzere statlardaki her türlü kötülük ve olumsuzluğa karşı olmaya dayanır. Aslında UEFA yetkilileri de bunu gayet iyi biliyor ama, Manchester United işin içine girince bir şey diyemiyorlar" ifadesini kullandı.

ANARŞİZM, OTORİTEYE KARŞI!
Yunanca kökenli bir sözcük olan anarşi, "otoritenin olmadığı" anlamına geliyor. Bir başka deyişle "her türlü devlet otoritesine karşı olmak", anarşizmin temel felsefesi. Anarşist gruplar arasında şiddeti savunanlar olduğu gibi, şiddete karşı olan ve "pasifist" gruplar da her dönem önplana çıktı. Sol anarşist örgütlenmeler daha çok olsa da, Avrupa'da Hıristiyan anarşist gruplar da göze çarpmakta."

ABDÜLHAMİD KARŞITI TAKSİM YILLARI

“Ne kadar geriye bakarsanız, o kadar ileriyi görebilirsiniz.” Winston Churchill

AZINLIKLARIN ÖNCÜLÜNDE TAKSİM'DE BAŞLATILAN VE BALKANLARA KADAR YAPILAN VE MEDYA PROPAGANDASI İLE MÜSLÜMAN HALK ARASINDA DA YAYILAN SULTAN ABDÜLHAMİD KARŞITI PROTESTO GÖSTERİLERİ, İSTİKLAL CADDESİ, TAKSİM, İSTANBUL

İngiliz Basını: "TAKSİM'İN CADDELERİNDE GÖSTERİ: İngiliz Elçiliği Yakınlarında Göstericiler.. Genç Türkiye'ye Verilen Desteğin Tanınması İngiltere'yi Onurlandırmaktadır."

Baronlar karar aldı 30 patron düğmeye bastı

Gezi Parkı olayları, Dolmabahçe'ye yürümeler, tencereler-tavalar, kornalar, baronlar, teknedeki gizli görüşmeler, yalıtımlı salonlardaki derin toplantılar, biber gazları, TOMA'lar, maskeler, çadırlar, coplar, sopalar, olaylardan önce revire çevrilen oteller ve açık açık oynanan oyun!
Ergün Diler'in yazısı
Sokakta yürüyen ve masum bir şekilde taleplerini dile getirenlerin elbette büyük fotoğrafı görmesi gerekmez!
Zaten karşıda öyle bir DEV KOALİSYON var ki isteseler de göremezler! Göstermezler!

Deniz Baykal'ın desteğiyle ve ORDUNUN arka durmasıyla yoluna devam eden ERDOĞAN bir anda laiklik karşıtı DİKTATÖR haline getirildi! Yani CHP liderinin görmediğini, ordunun ıskaladığını, Türk devletinin atladığını, birileri ne hikmetse görüyordu!

Bu imajı oturtmaya çalışan kimdi?

Amaç neydi?

ABD: Wall Street Journal, USA Today, CNN, Chicago Tribune, New York Times, Boston Globe...
İngiltere: BBC, Daily Mirror, The Guardian, The Times, The Telegraph, Financial Times, The İndependent, The Observer, The Sun...
İtalya: İL Giornale, La Repubblica...
Almanya: BİLD, ZDF, RTL, Allgemeine Zeitung, Die Welt, Frankfurt Zeitung...
Fransa: Le Soir, Le Monde, Liberation, TF1, Le Figaro...
İspanya: El Pais, ABC Spain...
Rusya: Pravda, İzvestia...
Çin: China Online...
Japonya: Japan Times...
Norveç: Dagbladet, Nationen...
Danimarka: Politiken...
Belçika: De Standaard...
Ve daha niceleri!

Ülkesi Irak'ta savaşırken 10 muhabir gönderen Amerikan CNN International televizyonu, 13 gazeteciyle Taksim Meydanı'nda! Çekirge zıplasa "yer yerinden oynuyor!" diye canlı yayın yapıyor! Sadece o mu?

Elbette hayır!

Yukarıda isimlerini saydığım ve sayamadığın onlarca medya kuruluşu işi gücü bırakıp, Erdoğan'a saldırıyor!
Gizli bir YAYIN YÖNETMENİ bütün gazete ve kanalları yönetiyor!

Peki, bu güç kim?

Zaten bu sorunun cevabını bilmediğiniz zaman laiklik için, hayat tarzınız için yürüdüğünüzü sanırsınız!
Oysa PARAYI, REKLAMI, BANKALARI, MEDYAYI, ALTINI, TELEKOMÜNİKASYONU, DEV SİLAH ŞİRKETLERİNİ, ULAŞIMI, İÇKİYİ, İLACI elinde tutan ve yer altında güçlerini birleştiren BARONLAR Türkiye'yi olduğu gibi dünyayı da yönetmek derdinde!

Ve gücü sınırsız insanların hedefinde sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı var!
Ondan kesinlikle ve de hemen kurtulmak istiyorlar!

Türkler'in adına karar veren, kendi ülkesinin çıkarlarını düşünen, ülkeyi büyütmek için çırpınan biri onlara göre değil! Kendileri dışarıdan, içerideki 30 PATRON da İSTANBUL'dan düğmeye bastı!

Londra'dan gelen emirle ayağa kalkan BARONLAR, sahibi oldukları bütün medya kuruluşlarında AYNI DİLLEyayına başladı:

Diktatör Erdoğan!

Cumhuriyet'i kuran İngiliz aklı ve gücüdür! O günden beri Londra, Amerika'daki kolunun da katkısıyla Türkiye'yi yönetiyor! Kabaca 750 milyar euro'ya yakın yatırımları ve varlıkları var! Sınırlarımız içindeki bu GÜÇ sebebiyle düne kadar istedikleri Başbakanı getirip götürdüler!
İstediklerini astılar, istediklerini alaşağı ettiler! Darbeleri, cuntaları, krizleri yaratıp ceplerini doldurdular! Bunu yaparlarken, hep medya ve asker-sivil bürokrasiden YANDAŞ buldular! "Demokrasi" diyerek 40 aileye ülkeyi peşkeş çektiler! Hep onlar kazandı, millet kaybetti!
Bir paket çorbayı marketten izinsiz aldığı için vatandaş 12 yıl ceza alırken, onlar deveyi hamuduyla götürdü! Hesap sormayı bırakın kimse çıkıp "Ne yapıyorsunuz!" diye bile soramadı!
Türk, askere gider ve ölürdü!
Onlar için ANADOLU'nun anlamı buydu!
Bu milletin çocukları KORE'ye ölmeye gidebilir ama PASAPORTLA yurt dışına çıkamazdı! Dünya onların dünyasıydı!
Tek taraflı bu hesap ULUSAL AMERİKA'nın 2001'de İKİZ KULELERE saldırmasıyla bozuldu!
Çünkü o, savaş ilanıydı! Amerika, World Trade Center'ı vurarak hem içindeki hem de Londra'daki BARONLARAsavaş açıyordu!
"Kanımızı emmeyin" diyordu! Bush'un başlattığı atak şimdi OBAMA ile daha yumuşak bir şekilde ve Türkiye'nin ortaklığıyla devam ediyordu!
Tabii Putin'in desteği de inkar edilemezdi!
Üç lider, yani Obama, Erdoğan ve Putin, DEV BARONLARA karşı cephe açtı! Onların ülkeleri parça pinçik etmesine karşı çıktı! Milli ve ulus devletlerin ayakta kalması için el sıkıştı!
Bu birlikle gaz ve petrol yollarının Ankara'nın eline geçmesi kararlaştırıldı!
Çünkü Türkiye'de 750 milyar euro'luk bir gücün sahibi olan Avrupa'nın dışlanması ve yenilmesi gerekiyordu!
Oysa Baronlar, Türkiye'yi avuçlarında tutarak hem Amerika'yı hem de Rusya'yı yıllarca köşeye sıkıştırmıştı!
Çünkü tahterevallinin tam ortasında Türkiye vardı!
Yeni Türkiye bu dengeyi bozmazsa büyüyemeyeceğini gördü!
Risk aldı! İçerideki "UR"u söküp atmak kolay değildi! 28 Şubat, Ergenekon ve Balyoz operasyonları bunun işaret fişeğiydi! Sıranın BARONLARA geleceği SIR değildi!
Ama Ankara vicdanlıydı! Onların zenginliği artarsa "susar" diye düşündü! Kazın ayağı öyle değildi!
Çünkü İngilizler var ettikleri insanlardan GÖREV beklerdi! Kimsenin Ankara ile uyumlu olma şansı yoktu!
Er ya da geç bu savaş çıkacak ve İstanbul'u kuşatacaktı!
Kraliçe'den madalya alan PATRONLAR en öndeydi!
GEZİ'de kendilerini saklama gereği duymuyorlardı! Bu İstanbul'un fethinden sonra TÜRKLER'in giriştiği en büyük mücadeleydi!
Suriye, Irak, İran, Kıbrıs, Avrupa ve içerisi dahil olmak üzere her yerden gelecekler!
Her PATRONA ROL dağıtıldı!
Onlar için de ölüm kalım mücadelesi!
Yani ortadaki kavga GEZİ'de ağaçlara sahip çıkan gençlerin duyguları kadar saf ve masum değil!
Onlar gibi giyinmeyen, onlarla oturup içmeyen, onlar gibi tatil yapmayan, onlar gibi parfüm kullanmayan, onlar gibi eş değiştirmeyen birinin gelip OYUNU bozmasını kabul edemiyorlar!
İstanbul'un ANADOLU'ya esir düşeceği hiç akıllarına gelmedi!
Ya onlar ya millet kazanacak!
Olay bu!
Gerisi teferruat!
NOT 1: SOL slogan atıp SERMAYENİN değirmenine su taşıyan arkadaşların ne düşündükleri gerçekten çok merak ediyorum!
NOT 2: "Gezi'deki patronlar" deyince aklınıza Cem Boyner gelmesin! Benim kastettiklerimi görmeniz için oraya gitmeniz gerekir!
Gazeteler o fotoğrafları çekemez ve yayınlayamaz!
Şimdilik!
NOT 3: 30 patronun içinde maalesef muhafazakar isimler de vardı.

Küresel Lobilere Karşı #DirenTürkiye

Başbakan Erdoğan Kuzey Afrika seyahatinin son gününde, Tunus’ta gazetecilere, 3 ay önce alınmış "Kaos İstihbaratı”ndan bahsediyordu. "Sadece içeride değil, dışarıda da bunun uzantıları var. İki üç ay öncesinden benzer haberleri alıyorduk. Ama biz çevre ve yeşil bahane edilerek bu adımın atılacağını düşünmüyorduk. Başka bir yerden olabilir diye düşünüyorduk.”
Kaos planlayıcıları tetikte beklerken; Gezi Parkı eyleminin ilk gününde kimsenin tasvip etmediği polis müdahalesi, onlar için bulunmaz nitelikteydi. Bu durum derhal fırsata çevrilip olayın geniş mecralara yayılması için her türlü yola başvuruldu. Olay, çevre duyarlılığından çıkmış, iktidarın yaşam alanlarına baskı yaptığı gerekçesiyle, hükümeti devirme planı üzerine yeniden şekillenmişti. Tabi iç ve dış destekleri de arkalarına alarak… En çok üzerinde durulan done ise, alkol düzenlemeseydi. Oysa yapılan düzenlemeyle alkol satışı, Avrupa ve daha birçok ülkedeki uygulamaların seviyesine çekilmişti.
(Örnek mi: Finlandiya akşam:18:00 sabah 09:00 arası, İsveç 19:00-10:00, İsviçre 22:00-06:00, Rusya 23:00-08:00, Fransa bir çok kentte 21:00-05:00, İsrail 23:00-06:00, İspanya 22:00-09:00, ABD 21 yaş altına içki satışı kesinlikle yasak, İrlanda, İngiltere ve Almanya’da ise sokakta içki içmenin cezası var.)
Her şey bir plan çerçevesinde ilerledi. Kimler çıkmadı ki Taksim Meydan’nına …Gözaltına alındıktan sonra, ABD, İngiltere, Fransa, Yunanistan uyruklu olduğu anlaşılan kişiler, Taksim yayalaştırma projesinde onayı olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bunun yanında Türkiye Komünist Partisi (TKP), İşçi Partisi (İP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Emek Partisi (EMEP), Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP), Türkiye Komünist İşçi Partisi, (TKİP), Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin (ESP), DHKP-C, KESK, Halk Cephesi, Mücadele Birliği Platformu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Sosyalist Dayanışma Platformu, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye Gençlik Birliği, sanatçılar ve bazı taraftar grupları …
Olayların olduğu ilk günden beri dünyaca ünlü yıldızların sosyal medyada olan destekleri, İsrail eski Dışişleri Bakanı Libermann, Knesset Başkanı Moshe Ya’alon’un olaylardan duyduğu memnuniyeti, ve hükümetin devrilmesine kadar bu eylemlerin sürmesi temennileri, Uluslararası yayın kuruluşlarının sürekli yayın yapmaları, Reyhanlı da halen yayın araçlarının tutulması, sosyal medyada daha önceden atılan mesajlar -ki bunların en dikkat çekici olanı İhsan Eliaçık’ın Reyhanlı saldırısından sonra attığı twiti idi: "Reyhanlı’ya haber yasağı ha…elleri ayakları birbirine dolanacak, nereden girdik şu Suriye işine diyecekler…Daha dur.”-
Bu eylemlere destek verenlerden biri de Banyas Katliamı zanlısı, Reyhanlı saldırısı şüphelisi –ki bunu reddetmişti- eşi Esed ailesinden olan Mihraç Ural’dı…
İşin uluslar arası boyutta olduğuna dair sadece birkaç örnek …
Yalan haberler, dezanformasyon o kadar çoktu ki… Cnntürk’te yayınlanan " Karşı Gündem” programında Aslı Aydıntaşbaş, meydanlarda sol örgütlerin fazla olmadığını, tek gördüğünün SDP olduğunu onun da fazla ciddiye alınacak kadar büyük olmadığını söylüyordu. Asıl tuhaf olansa, hükümetin gezi parkı eylemlerinin değişik mecralara kaydığını ispatlamak için polise karşı yapılan saldırıların planlı yapıldığını ima etmesiydi. (12 Haziran Çarşamba günü yayınlanan "KARŞI GÜNDEM” programı)
Peki ne oldu da, bu planlar devreye sokulmaya başlandı? İşin özünde İktidarın ekonomik alanda yaptığı hamleler, çözüm sürecinin başarıyla ilerlemesi dünyayı yöneten küresel
güçlerin pek de hoşuna gitmedi elbette… Onlara göre Türkiye ancak kendi kontrollerinde yükselebilir aksine asla müsaade edilemezdi. Son 1 ayda yapılan milyar dolarlık ihaleler, IMF’ye olan borcun tamamen ödenmesi ve bağımlılığın ortadan kalkması, faiz oranlarının asgari düzeye çekilmesi, savunma sanayinin güçlenmesi, yerli otomobil çalışmaları ve ayrıca İstihbarat örgütümüzün her geçen gün etkinliğinin artması ve millileşmesi küresel sermayenin hoşuna gitmeyen gelişmelerden sadece birkaçıydı.
Dünyayı yöneten düşünce kuruluşları vardır. Bunlardan en önemli ve öne çıkanlar 3 tanedir.
Dış İlişkiler Konseyi/CFR (Councıl Foreign Of Relation)
Üçlü Komisyon/TC (Trilateral Commission)
Bilderberg Grubu/BG (Bilderberg Group)
Bunların en önemlisi çatı diyebileceğimiz düşünce kuruluşu(!) Dış İlişkiler Konseyidir(CFR) Amerikan Devleti’nin etkin noktalarına atamalar genellikle bu kuruluşlardan yapılır. Misal, J. Kerry , Dışişleri Bakanı olmadan önce CFR Başkanı idi.
Ayrıca CFR Türkiye raporu hazırlayanlardan biri de twitterdan sürekli Ak Parti iktidarını, alkol düzenlemesi, Gezi Parkı gibi meselelerde sertçe eleştiren tanıdığımız, Lehigh Üniversitesi’nden Henri J. Barkey’dir..
Dış İlişkiler Konseyi (CFR), Üçlü Komisyon (TC), Bilderberg Grubu’dan (BG) oluşan ( "C, T, B") Üçlü statünün onursal başkanı David Rockefeller’dir.
CFR, Üçlü Komisyon ve Bilderberg Grubu'na Mensup 13 Üyeden oluşan en üst düzey merci olan "Global Stratejik Komitesi" Komite Başkanı ise Henry Alfred Kissinger'dır.
Türkiye’de de bu kuruluşlara üye olan ünlü isimlerin olduğu aşikar. Bir fikir vermesi açısından şu örneği vermekte bir beis görmüyorum. Eylemlerin başladığı ilk günlerden itibaren Başbakan Erdoğan’ın da "bedelini çok ağır öderler” diyerek uyardığı, reklamını çekenlerin kim olduğunu, nerelere üye olduğunu bilirsek oynanan oyunun, boyutlarının bir nebze de olsun farkına varabiliriz.
Bunun yanında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Parti’sinin MYK’sını dün gece 01:30’da acil olarak toplantıya çağırdı. Toplantı sonrası yapılan açıklamalardan asıl amacın, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e "tüm parti liderlerini aynı anda görüşmeye çağırma” talebi olduğu anlaşıldı. İnce düşünülmüş bu çağrıya Abdullah Gül olumsuz cevap verdi. Tek tek görüşmenin daha iyi olacağını düşündüğünü belirtti lakin bu davet kabul edilseydi tetikte bekleyen uluslararası haber kanalları, bunun hükümetin olayları engellemede aciz kaldığının bir göstergesi olduğunu tüm dünyaya duyuracaktı.
Neo-Con tayfasının desteğiyle 2007’de Gül’ün Cumhurbaşkanı olmaması için her türlü yola başvuranların şimdi yakınlaşma gayretleri de "GÜL&ERDOĞAN” arasında fitne çıkarma üzerinedir. Bu oyunu fark eden Gül, bugün Rize’de aynen şu cümleyi sarfetti "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, benim en kıymetli, en eski arkadaşımdır!”

NOT: Son zamanlarda yaşananlar göstermiştir ki; şu ana kadar tüm enerjisini iç güvenliğe ayıran Milli İstihbarat Teşkilatı, geçmişe göre gün geçtikçe iyileşmesine rağmen Dış İstihbarat’ta yeterince ihtisaslaşamamıştır. İstihbarat sistemimizin bir an önce İÇ VE DIŞ İSTİHBARAT olarak yeniden yapılanması elzemdir.
ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN